İlişki Koçluğu

  • Bazı ilişkiler neden yürümez?

    Bu sefer Cosmopolitan havasında bir yazı yazmak istedim. Bazı ilişkiler neden yürümez? Aşağıda yazanları kendi ilişkimizde fark etmek işimizi kolaylaştırabilir diye düşündüm. Bu yazıyı kendi yaşadıklarım, gözlediklerim ve danışanlarımla keşfettiklerimi bir araya getirerek yazdım. Bakalım bazı ilişkiler neden yürümüyor?

    Ne istediğini net olarak bilmemek:Bir yandan "Ben özgürlüğümü seviyorum, böyle mutluyum, hayatımda kimse olmasın" derken diğer yandan "Ah benim de huzurlu mutlu bir birlikteliğim olsa" demek o ilişkiyi başlarken bitiriyor. Tıpkı bir arabanın aynı anda hem gazına hem frenine basmak gibi, böyle olunca ilişki de bir yere gitmiyor. Üstelik bunu yaptığımızın çoğu zaman farkında bile olmuyoruz. Bir ilişkiden neler istediğinizi netleştirin. Mümkünse kağıda dökün.

    İlişkide kadın ve erkek rollerininin karışması: Erkek dansta kadını yönetendir. Erkek yönlendirdiğinde kadın da o komuta uyarsa dans akmaya başlar. Ancak erkek kadını sağa döndürmeye çalışırken kadın kendi başına sola dönmeye çalışırsa dans bozulur. Figür karışır. Dans her iki taraf için de yorucu hale gelmeye başlar, akmaz. Yapana da seyredene de keyif vermez. Sağlıklı yürüdüğünü düşündüğünüz ilişkilerdeki kadın ve erkek modellerini inceleyin.

    Karşı cinsi sevgi testlerine sokmak: Kişi kendisini sevmediğinde, karşısındakinin kendisine olan sevgisini de sınar. Göze en çok çarpan iki şekli:
    a) Herhangi bir nedenle ilişkideyken çekip gitmek, sonra aramasını bekleyerek karşı cinsin sevgisini sınamak. Az aradığında "Yeterince aramadı", çok aradığında "Üff, üstüme fazla geldi" demek.
    b) Herhangi bir konuda karşı cinsi zorlamak: Yaptığınız şeylerin dozunu abartarak karşı cinsin dayanıklılık sınırını ölçmek, dayandığını gördükçe dozu arttırarak ne kadar sevildiğinizi anlamaya çalışmak. Bıktırana kadar seni seviyorum demek, istemediğini söylediği bir şeyi defalarca yapmaya devam etmek gibi... Sevilip sevilmediğinizin onayını aramak yerine önce kendinizi sevmenin yollarını bulun. Kendinizi hoş tutacak şeylerin listesini döküp bunları kendiniz için de yapın. Bu konuda çok etkili olduğunu düşündüğüm bir yöntem de, her gün aynaya, gözlerinizin içine bakarak defalarca "seni seviyorum" ve "kendimi seviyorum" demek.

    Eski ilişkiyi temizlemeden yenisine başlamaya çalışmak: Kalbinize ancak bir kişi sığabilir. Öncekinin kırıntılarını temizlemeden yenisini içeri almaya çalışıyorsanız o kişi tamamen kalbinize ve hayatınıza giremez, ilişki de yarım olur. Üyelere özel bölümündeki yazıların arasında bulunan mektubu bolca yazıp kalbinizi ve zihninizi temizleyin.

    İstemediğini söyleyen kişilerde ısrar etmek: Karşınızdaki kişi herhangi bir nedenle sizi ve ilişkiyi istemediğini söylediğinde o kişide ısrar etmek. Bu hem öz saygınızı incitir, hem de bir yere varamazsınız. Sizi istemediğini söyleyen birisine takılıp kalmak yerine yaşadığınız şehirde aradığınız kriterlerde kaç ihtimal daha olduğuna bakın. Sizi istemediğini söyleyen bir kişide ısrar etmek niye?

    Sevgilisi olmayanlara son not:Geriye değil daima ileriye bakın. Kendinizi, tanımladığınız mutlu ilişkinizin içinde hayal edin. Bir de hepsinden önemlisi boş verin. Hayatı "oldu da olmadı da" diye kederlenerek ziyan etmeyin. "Sevgilim olduğunda şunu yaparım" dediğiniz ne varsa onları şimdiden yapmaya başlayın.

    İlişkilerinize ve kendinize başka bir açıdan bakmak için Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulama paketini de alabilirsiniz.Tıklayın.

  • Gürültü yapan bir çocuk nasıl susturulur(!)

    Geçenlerde arkadaşım Merve'yi ziyarete gitmiştim. Biz sohbet ederken, 6 yaşındaki kızı da arkadaşıyla evin içinde koşturarak oyun oynuyordu. Zaman zaman da bağırıyorlar ve kapıları çarpıyorlardı.

    Bir kapı 3. kez gürültüyle çarptığında arkadaşım sohbete ara verdi. Kalktı ve sakince kızının oynadığı odaya giti. Kapıyı araladı ve sakince "Sen böyle kapıları çarptığında, gürültü yaptığında ben sohbet edemiyorum, Hakan`ın anlattıklarını duyamıyorum" dedi. Geri geldi, sohbete kaldığımız yerden devam ettik. Bir daha hiç gürültü çıkmadı.

    Azarlama yok, uyarı yok, talep yok! Sadece kendini ifade var...

    Bana özellikle ilişki koçluğu için gelen kişilerle aşağıdakine benzer dialogları yaşıyoruz:

    - Sevgilim beni arayıp, kısa konuşup telefonu hemen kapattığında rahatsız oluyorum. (Burayı sizi rahatsız eden herhangi bir durumla değiştirebilirsiniz)
    - Peki siz bu rahatsızlığınızı dile getirdiniz mi?
    - Hayır getirmedim.
    - Peki o halde o bunu nereden bilecek?

    Tüm ilişkilerimizde kendimizi ifade ettikçe, karşı tarafın ihtiyaçlarımızı daha kolay anlamasınıda sağlamış oluyoruz. Böylece iletişim başlamış oluyor.

  • Sen ne yaptın Nuri Alço?

    Birkaç gün önce bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Kendisi iyi eğitimi olan güzel bir genç kadın. Buna rağmen hayallerindeki erkeği bulamamaktan şikayetçi. Neden böyle olduğunu da bugüne kadar çözememiş.

    Konuşurken birden "Acaba erkeklerle ilgili hangi inanca sahip?" diye sormak geçti içimden. Küçük yaşta erkeklerle ilgili çevresinden neler duyduğunu sordum. Aynen şunları söyledi: "Sen çok güzel bir kızsın, erkeklere dikkat et!"

    Küçük kız çocuğu o yaşta duyduklarını kaydetmiş ve yıllarca farkında bile olmadan onları taşımış. Erkeklere dikkat et sözü ile aslında farkında olmadan kaydettiği şey: "Erkekler tehlikelidir"

    Bütün bu duyduklarının üzerine bir de muhtemelen filmlerde Nuri Alço'nun kızların gazozuna ilaç attığını görmüş. İnancı doğrulanmış ve pekişmiş. Anneannemin kardeşime yıllarca "Aman kızım, gazozunu şişeden iç" diye tembihlediğini hatırlıyorum. İşin ilginç tarafı, ikimiz de her şeyin kolayca yayıldığı ve duyulduğu küçük bir Anadolu şehrinde yetiştik ve gazozuna ilaç atılan birini hiç duymadık bugüne kadar...

    Demek istediğim, küçük yaşta büyüklerinden duyduklarıyla, filmlerde gördükleriyle beyni yıkanan kızlar, erkeklere karşı kendini korumak için aşırı güçlü güvenlik kalkanları inşâ ettiler. Bugün farkında olmadan hâlâ o kalkanlarla dolaşıyorlar. Erkekler de bu güçlü kalkanları delip geçemiyor. Kızlar kalkanın farkında olmadığı için bir de "Benim kalbim neden boş?" diye şaşırıyorlar.

    "Erkeklere dikkat et" sözü arkadaşıma değil, onun 7 yaşındaki haline söylenmişti. Ancak o; büyümüş bedeninin, artmış yaşam tecrübesinin farkında olmadan hâlâ etrafta tehlike varmış gibi kalkanlarıyla yaşıyordu.

    Arkadaşıma şunu söyledim: "Tehlike(!) geçti. Artık büyüdün..."

    Siz de buna benzer sözler duyarak büyüdüyseniz, erkeklerle ilgili olumsuz düşünce ve inançlarınız varsa, sağlıklı bir ilişki kurabilmeniz çok zor olur. Erkeklerle ilgili inançlarınızı kendi kendinize Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulama paketiyle değiştirmek için tıklayın.

  • Bir kadın varmııış, bir erkek yokmuş

    İlişki koçluğu yaptığım danışanlarımla görüşmelerimizden derlediğim bir masalı sizlerle paylaşmak istedim:

    Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda bir ülkede çok çalışan kadınlar varmış. Bu kadınlar ikiye ayrılırmış. Bir kısmı aradığı erkeği bulamamaktan, bir kısmı da bulduğu erkeği değiştirememekten şikayet edermiş.

    Aradığı erkeği bulamayan kadınların neredeyse hepsinin hayalinde bir düğün fotoğrafı varmış. Kimisi kır düğünü, kimisi salon düğünü istermiş. Düğün nerede olursa olsun, hepsi sadece düğünde en iyi fotoğrafı verecek erkeği ararmış. O erkek; yakışıklı, iyi bir işi, iyi bir eğitimi olan zengin biriymiş.  Fakat bu ülkenin kadınları kendilerine "Ben bu fotoğraftaki adamla bir ömür mutlu olabilir miyim?" diye hiç sormazmış. Mutlu bir yuvanın değil mutlu bir düğün karesinin hayalini kurarmış.

    Bu kadınların hepsine söylenmiş çok meşhur bir yalan varmış. "Çocuk da yaparım kariyer de". Bunu hepsi bilirmiş ve her nasılsa hepsi bu yalana inanmış. Zaten doğası gereği narin olan bedenleri daha çok yük çekmeye başlamış. Her sabah, sabahın köründe kalkarlarmış. Saatler süren yolculuklarla işlerine giderlermiş. İşlerinde kılıçlarını çekip birçok meydan savaşına girerlermiş. Çoğu savaştan da galip çıkarlarmış. Savaşın erkek işi olduğunu hepsi unutmuş.

    Fotoğraftaki erkeği bulup evlenen kadınlar, çocukları doğar doğmaz işe dönerlermiş. Çünkü işleri çok önemliymiş ve kazanılması gereken daha birçok savaş varmış. Bu kadınlar, işyerinde sattıkları ürünü alanların ihtiyaçlarını çok iyi bilirken, eşlerinin ihtiyaçlarını hiç sormaz ve merak etmezlermiş. İhtiyacı karşılanmayan erkekler de aç kalınca ihtiyacını başka yerde, başka şeylerde ararmış.

    Masal bu ya, bu kadınlar için savaş kazanmak çok önemliyken, her gün daha büyük savaşlar kazanan erkeklerini hiç takdir etmezlermiş. Hatta bu ülkedeki kadınların çoğu takdirin ne olduğunu bile unutmuş.

    Bu ülkede kadınlar kendilerini erkeğe teslim etmekten deliler gibi korkarlarmış. Bir yanda kendilerini yöneten güçlü bir erkek isterken, diğer yanda da "hep kendi dediğim olsun" isterlermiş. Bu tezatların da hiç farkında değillermiş.

    Bu ülkenin kadınları, erkekleri hep değiştirmeye ve hayalindeki erkek yapmaya çalışırlarmış. Ancak ne yazık ki, kendileri kadın olmayı seçtiğinde hayallerindeki erkeğin de karşılarına çıkacağını hiiiç bilmezlermiş...

    Gökten üç elma düşmüş. Biri anlatanın, biri dinleyenin başına. Sonuncusu da kadının başına. Artık uyansın diye...

  • Yeni başlayanlar için araba kullanmak

    El frenini indirmeden gaza basmayın
    İstediğiniz kadar pozitif düşünün, istediğiniz kadar olumlama cümlesi söyleyin; geçmişin acılarını, öfkelerini temizlemeden, engelleyen inançlarınızı ortadan kaldırmadan harekete geçemezsiniz. El freni indirilmemiş bir araç zor yol alır. Bu şekilde gaza bastığınızda, yol alsanız da normal kapasitenizin çok altında kalırsınız. 

    Devamlı dikiz aynasına bakarak arabayı kullanmayın
    Nereye odaklanırsanız oraya gidersiniz. Sürekli olarak geçmişi düşünüp geçmişten bahsettikçe; ileriye doğru yol almakta zorlanırsınız. Eskiden sizi terk edenler, attığınız yanlış adımlar eskide kaldı. Varmak istediğiniz yere odaklanın. Böylece daha emniyetli araba kullanırsınız.

    Doğru yönde gittiğinizden emin olun
    Kimseyi beğenmiyorsanız, insanlar sizi çıldırtıyorsa, terslik onlarda değil sizde de olabilir. İçinde bulunduğunuz durumu objektif olarak değerlendirdiğinizden emin olun ve şu fıkrayı hatırlayın: Temel bir gün otoyolda araba kullanıyormuş. Radyodan bir anons duyulmuş. "Dikkat, E-5 karayolunda ters yönde seyreden bir araç var." Temel bunu duyunca dikkatlice etrafına bakınmış ve şöyle demiş: "Ula pi tane olir mi, punların hepsi tersten celeyi!". Patronunuz, sevgiliniz, aileniz, çalışma arkadaşlarınız ve siz. Acaba kim "tersten celeyi?"

    Hızınızı anlamak için arada göstergeye bakın
    Etrafı boş bir yolda araba kullanıyorsanız, hızınız 250 bile olsa çok yavaş gidiyorsunuz gibi gelebilir. Gerçek hızınızı ve ne kadar yol kat ettiğinizi anlamak için göstergeye bakın. "Başaramıyorum, bende bir eksiklik var" diyenlerin büyük çoğunluğu aslında göstergeye bakmayı unuturlar. Aldıkları yolun ve saatte kaç km hızla gittiklerinin farkında değillerdir. Net hedeflerinizi göstergeniz olarak kullanın ve hızınızı ona göre ayarlayın. Etrafa ve başka arabalara bakıp çok yavaş gidiyorum demeyin. Ne zaman nereye varmak istediğinizi kendinize göre belirleyin.

    Aynı yoldan giderek başka bir yere varmaya çalışmayın
    Bir yolun çıkmadığını gördüyseniz, bu sefer belki çıkar diyerek ısrarla aynı yolu kullanmayın. Çıkmaz. Yoruldum diyenler genelde bu gruptandır. Aynı yolu deneyip başka bir yol denediklerini sanırlar, istedikleri yere varamadıklarında hem güçleri hem umutları azalır. Başka yerlere varmak için, başka yollar, hatta başka araçlar deneyin.

    El frenini boşaltmak için uygulayabileceğiniz farklı alıştırmalar üyelere özel bölümünde: Bağışlama ile ilgili alıştırmalar, Öfkenizi uygun bir dille ifade edin
  • Kadınlığını saklayan kadınlar

    Kimisi, bir erkeğin elini tuttuğunda bunun günlerce konuşulduğu küçük şehirlerde büyümüş. Bazıları, tam kadın olmaya başlarken, erkekle ilk temasında babasının gazabına uğramış. Farkında bile olmadan şunu öğrenmiş: "Erkeğe yaklaşırsam başım derde girer".

    Bir daha erkeğe yaklaşmamış, yaklaşamamış. Erkeğin yaklaşmaması için de kendi kadınlığını gizlemiş. Mümkün olsa göğüsleri bile çıkmasın diye dua edecekmiş. Yeter ki başı derde girmesin...

    Kimisinin annesi ya da anneannesi bol bol tembihlemiş: "Aman yavrum erkeklere dikkat et". O da erkeği güvenilmeyecek, tehlikeli bir şey sanmış. Gezegendeki insanların yarısını öcü gibi görmüş. Kendini erkeklerden uzaklaştırmak için kadınlığından da vazgeçmiş.

    Kimisi, etrafında hep aldatılan kadınlar görmüş, aldatılma hikayeleri dinlemiş. "Ben böyle kadın olmak istemiyorum" demiş, kadınlığını tümden reddetmiş.

    Sonuçta o ya da bu nedenle kadın olmaktan vazgeçince hepsinin karşısına 3 yol çıkmış: Kadınlığı atlayıp hemen anneliğe geçmek, erkekleşmek ya da çocuk kalmak.

    Kadınlık rolünü unutup anne olunca, kocası da mecburen çocuk olmuş. Kendisi aşırı erkekleştikçe, karşısına çıkan erkeklerin pasifliğinden ve güçsüzlüğünden yakınmış. Çocuk kalmayı seçince de karşısına ya çocuk gibi sorumluluk alamayan bağımlı sevgililer ya da baba gibi davrananlar çıkmış.

    İşte bu yüzden diyorum; kadın, kadın gibi olunca karşısına erkek çıkacak diye.

    Siz yukarıdaki örneklere ne kadar benziyorsunuz? Sizin bir kadın modeliniz var mı? O modelin konuşmasını, yürüyüşünü, erkeklere nasıl yaklaştığını hiç incelediniz mi?

    "Peki nasıl yapacağım?" diye soranlara aslında söylenecek tek söz şu: Gözlemeye başlayın! Kendinizi, bedeninizi, dışarıdaki kadınları. İsteklerinizi, arzularınızı... Değişim böyle gelecek. Fark ettikçe...

  • Peki sen ne istiyorsun?

    Yıllarca iyi ve kötü diye birçok tarifle büyütüldük. "Kurumsal bir işyerinde çalışmak iyidir. Karşı cinse istekli görünmek kötüdür. Ispanak yemek iyidir. 30'undan sonra bekar kalmak kötüdür." gibi zihnimiz pek çok iyi ve kötü ile dolu. Bu iyi ve kötülerin arasında kendimize ne istediğimizi sormak hiç öğretilmedi. Önümüze konanların içinden hep "iyi" olanları seçmemiz gerekiyor sandık, kendimizi de buna zorladık.

    "Bu iyidir, bu kötüdür" diye büyütülenlerin kafalarının içinde dev bir koro var. Anne, baba, anneanne, komşu gibi geniş bir kadrodan oluşan bu koro, gün boyu "Şunu yaparsan iyi olur, şunu yapmazsan kötü olur" diye konuşup duruyor. Kafalarındaki koronun yarattığı gürültü o kadar büyük ki, o gürültünün içinde kendi seslerini de duyamıyorlar. Ne istediklerinden kendilerinin bile haberi yok.

    Ayrıca, aynı kişiler neyin iyi neyin kötü olduğunun kendilerine öğretilmediği bir durumla karşılaştıklarında şaşırıp kalıyorlar. Örneğin bir danışanıma çocukluğundan beri erkeklerin yanında gülmenin, erkeklerin gözlerine bakarak konuşmanın kötü bir şey olduğu öğretilmiş. Ancak ona erkeğin yanında "şunu yapmak kötüdür" diyenler, neyin iyi(!) olduğunu hiç anlatmamışlar. O yüzden de kendisi iş hayatında oldukça itibarlı bir yerde bulunmasına rağmen, hoşlandığı bir erkekle yemeğe çıktığında ne yapacağını bilemiyor ve eli ayağına dolaşıyordu. "Ne yapmalıyım?" diye bana soruyordu.

    Bu kişilerin kafalarındaki iyi ve kötü tarifleri kendilerine yetmediğinde, başkalarının iyi ve kötülerinden medet umuyorlar. "Arayayım mı, aramayayım mı? Görüşelim mi, görüşmeyelim mi? Mesaj olarak şunu mu yazayım, bunu mu yazayım?" diye soran kişiler tanıyorum. Sordukları zaman, birisinin iyi dediğine başkası kötü derse kafaları iyice karışıyor. Ne yapacaklarını bilemez hale geliyorlar. "Ben ne yapmak istiyorum?" diye sormak akıllarına gelmiyor.

    Kafanızdaki koronun sesini kısın, "Ne yapmalıyım?" sorusunu bırakın ve bundan sonra biraz da kendinize kulak verin: "Ben ne yapmak istiyorum?"

    Not: "Yapamam, yaparsam şöyle olur" gibi sesler, "acaba"lı sorular iç sesiniz değildir. Kafanızdaki koronun sesidir. Aşağıdaki yorum kısmına "Olmuyor" türü bir şey yazıyorsanız büyük ihtimalle iç sesinizden çok uzaktasınız. Kendi iç sesinizle konuşmayı başlatmak için, üyelere özel bölümündeki İçinizdeki çocuk meditasyonu`nu yapmanızı öneririm.

  • O sana uzaksa, önce sen kendine yaklaş

    "Eşim bana uzak duruyor!" Danışanlarımdan zaman zaman duyduğum bu laf bana tuhaf geliyor. Bir şey size ne kadar uzaksa, siz de ona o kadar uzaksınızdır. İstanbul Ankara'ya 500 km uzakta iken, Ankara İstanbul'a 20 km olabilir mi? Eşiniz size uzak duruyorsa siz de eşinize uzaksınız.

    "Ama olur mu Hakan Bey, ben ona şunu yapıyorum, bunu yapıyorum... Bak ne kadar yakınım."
    Benim söz ettiğim şekilsel yakınlık değil, içsel yakınlık. Şeklen yakın dururken kalbinizle de gerçekten orada mısınız? Ona duyduğunuz öfke, korku gibi duygular sizi ondan uzak tutuyor olabilir mi?

    Bir danışanım, babasının kendisine çok uzak davrandığından şikâyetçiydi. Farklı şehirlerde yaşıyorlardı. Babası işyerinin açılışına da gelmemiş çocuğunun doğumuna da. Bunun gibi birçok olayı sıralayabiliyordu babasının uzak olduğunu anlatmak için.

    Aynı şeyi söyledim: Baban sana uzaksa aslında sen babana uzaksın. Yaptığımız çalışmalarla şunu hatırladı: Küçükken annesiyle babasının bir konuşmasına kulak misafiri olmuş. Annesi babasına bir tanıdıklarının kendi kızını taciz ettiğini anlatmış. Küçük kız bu konuşmayı duyunca korkmuş. Kendini korumak adına, farkında bile olmadan babasıyla arasına görünmeyen bir duvar örmüş.

    Burada bir adım daha ileri gidiyorum. Eğer başkalarına uzaksanız aslında kendinize de uzaksınız.

    Aşağıda linkini bulacağınız meditasyonu danışanımla birlikte yaptık. İçindeki çocuğu ziyarete gittiğimizde danışanım kendisini 4-5 yaşlarında gördü. 30 metre uzakta, çömelmiş vaziyette, sırtı dönük oturuyor ve ağlıyordu.

    O küçük çocuğa yakınlaşmamız zaman aldı. Onunla oynadık, zaman geçirdik. O hafta kendiliğinden annesi babası aradı ve ona misafirliğe geldiler. Buna da şaşırmadık. Çünkü danışanım kendisine yaklaştıkça dışarıdaki dünya da ona yaklaşıyordu.

    Dışarıdan beklediğiniz her ne varsa önce onu kendinize siz verin. "Benim ihtiyacım ne?" sorusunu kendinize daha çok sorun. Yakınlık arıyorsanız önce kendinize yakınlaşın. Sevgi istiyorsanız kendinize sevginizi daha çok ifade edin.

    Hatırlayın, "Dünya siz böyle olduğunuz için bu haldedir."

    Üyelere özel bölümündeki İçinizdeki çocuk meditasyonu`nu yaparak kendinize doğru bir adım daha atabilirsiniz. Ayrıca Dünya sen böyle olduğun için bu haldedir yazısını da okumanızı öneririm. Bir de yukarıdaki örneği danışanımın izniyle paylaştığımı ekleyeyim.

  • Sevgilinizi yoktan var edin

    Verdiğim eğitimlerde kadınlardan "Bana uygun erkek yok" sözünü sık sık duyuyorum. Buna inananlar beni de inandırmak için ellerinden geleni yapıyor. Ben de onlara şunu söylüyorum: "Senin görememiş olman, yok olduğu anlamına gelmiyor".

    Sizi amacınızdan uzaklaştıran tek taraflı genellemelere, "engelleyen inançlar" denir. "Bana uygun erkek yok" gibi engelleyen inançlar burnunuzun dibindekini bile görememenize neden olabilir. Bakın anlatayım:

    Yıllar önce benden yaşça büyük bir kız tanımıştım. İlişkilerimde sıkıştıkça bir abla gibi ona danışırdım. Bir gün beni aradı ve birlikte Kemancı'ya gitmeyi teklif etti. Kemancı o zamanlar İstanbul'un en popüler rock barlarından biriydi. Ben de sadece ikimiz gideceğiz zannettim. Buluşma noktasına geldiğimde benim gibi ilişkilerinde sorun yaşayan dört erkek arkadaşını daha oraya getirdiğini gördüm. Böylece bir kız, beş erkek gittik Kemancı'ya.

    Görünüşüm içeridekilere hiç benzemiyordu. Saçlarım kısacıktı, gözlüklüydüm, üzerimde de renkli bir gömlek vardı. İçeridekilerin ise çoğu uzun saçlıydı, gözlüksüzdü ve çoğunlukla kurukafalı siyah t-shirtler giyiyorlardı. Oradakilere benzemediğimi düşündüğüm için "Buradaki kızlar bana bakmaz" dedim.

    Bütün gece bir platformun üzerinde dans ettik. Akşam Kemancı'dan çıkarken, bizi getiren arkadaşım bana döndü ve dedi ki: "Hakan, sağ tarafında iki tane kız bütün gece sana bakıp durdu. Sen kafanı bir kere bile çevirip o tarafa bakmadın." Söylediğinin doğru olup olmadığını bugün bile bilmiyorum ancak doğru olduğuna emin olduğum bir tek şey var: O gece sağ tarafa gerçekten hiç bakmamıştım. Kemancı'daki kızlar bana bakmaz diyerek reddedilmekten de korkup sadece sol tarafımdaki arkadaşlarımla dans etmiştim.

    Bu olaydan birkaç sene sonra da şöyle bir şey yaşadım. Çalıştığım bir şirkette çok hoşlandığım bir kız vardı. Onu çok güzel buluyordum ama yine "Bu kız bana bakmaz" diyordum. Kahve molalarında denk geldiğimizde onunla sohbet etmekten büyük keyif alıyordum. Beş altı ay böyle kısa sohbetlerle geçti. Bir gün bütün cesaretimi toplayıp ona "Senden çok hoşlanıyorum" diye bir mesaj attım. Şöyle bir yanıt geldi: "Ben senin peşinden altı aydır koşuyorum. Senden karşılık göremeyince tam vazgeçmişken, bu mesaj gelince çok şaşırdım". Ben de çok şaşırmıştım tabii. Emindim çünkü bana bakmayacağından...

    "Bana bakmaz", "Bana uygun erkek yok" gibi engelleyen inançlar kendi koyduğunuz duvarlar gibidir. Bu duvarların arkasını görebilmek için onları yıkmanız, güçlendirenlerle değiştirmeniz gerekir. "Olmaz"a odaklandığınız için diğer ihtimalleri göremez olursunuz. Burnunuzun dibinde size bakarak dans edenleri, aynı iş yerinde peşinizden koşanları bile göremezsiniz. Artık inançlarınızı değiştirme ve sevgiliyi yoktan var etme zamanı!

    Engelleyen inançlarınızı güçlendirenlerle değiştirmek için Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulamalarından faydalanabilirsiniz.

  • Etiketlemeyin, anlamaya çalışın

    2 sene önce yazlıkta komşumuzun 5 yaşındaki torunu denize giriyordu. Denizden çıktıktan sonra, her seferinde ayaklarını ıslak mendille siliyor ve sadece terlikle kuma basıyordu. Annesi, babaannesi bu durumu gördükçe "Ayy, temizlik hastası bu!", "Aman bu kız ne titiz!" gibi sözler söylüyorlardı.

    Durum bana çok tuhaf göründü. Gidip küçük kızla bir konuşayım dedim. Yanına oturdum, başladım sormaya. "Ne hissediyorsun kuma bastığında?". Biraz düşündü, zorlandı, sonra iğrendiğini söyledi. Onu iğrendirenin ne olduğunu sordum. Bana şunu anlattı: Bakıcısıyla birlikte oturdukları sitede kum havuzuna gidiyorlarmış. Bakıcısı hep "Bu kuma kediler çiş yapmıştır, onun için yukarıya çıktığın zaman ellerini ayaklarını iyice temizle" diyormuş. Dolayısıyla küçük kız da diyordu ki, "Buralar hep kum, geceleri kediler buraya da çiş yapmıştır."

    Ben de ona şunu söyledim. "Bak burada deniz var. Her gece deniz burayı yıkıyor. Kediler buraya çiş yapsa bile, buralar her gece yıkanıyor, temizleniyor." O da "Tamam" dedi. O günden sonra ayaklarını ıslak mendille sildiğini hiç görmedik.

    O sohbeti yapmamış olsaydık, belki de küçük kız ömrü boyunca kuma rahatça basamayacaktı. Bir de üzerine yapışmış "titiz" gibi bir etiketle dolaşacaktı. Ben sadece onun ne hissettiğine odaklandım. Bunu anlamaya çalışırken de "Neden?" diye hiç sormadım.

    İlişkilerimizde sıkça yaptığımız yanlışlardan biri, anlamaya çalışmadan karşımızdakini kolayca etiketlememiz. "Bu titizdir, şu şöyledir" deyip eleştirmek, zorla onu değiştirmeye çalışmak işe yaramaz. Sağlıklı bir ilişki istiyorsak, yapmamız gereken ilk şey; onu, hissettiklerini ve ihtiyaçlarını anlamaya çalışmak.

  • Neden böyle yapıyor?

    Geçen günkü görüşmemizde bir danışanım erkek arkadaşını anlatırken "Neden yanımdayken eski kız arkadaşına mesaj atıyor?" diye sordu. Başkası ile ilgili "neden" sorularını faydalı bulmuyorum. Zihni karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü bu soruların cevabı sizde değil. Hangi cevabı bulursanız bulun, hiçbir zaman emin olamayacaksınız. Zihniniz emin olmak için aynı soruyu defalarca soracak ve kafanız gitgide daha çok karışacak. (İptal)

    Bolca "neden" soruları soranlar için görüşme sırasında bir formül geliştirdik, onu sizinle de paylaşmak istedim:

    1. Neden sorusunu yakala
    Neden yanımdayken eski kız arkadaşına mesaj atıyor?

    2. "Ben burada ne görüyorum?" diye kendine sor
    Bana değer vermeyen bir erkek arkadaş görüyorum.

    3. "Ben nerede bunu yapıyorum?" diye kendine sor
    Ben nerede erkek arkadaşıma değer vermiyorum?

    Yukarıdaki soruya vereceğiniz ilk cevap genelde şöyle oluyor: "Aaa, ben ona çok değer veririm". Bu cevabınıza kanmayın ve en az iki üç kere daha aynı soruyu kendinize sorun. Danışanım başlarda değer verdiğini iddia etse de sonra fark etti ki erkek arkadaşını eskileri ile kıyaslayıp "onlar daha yakışıklıydı" diyormuş. Sadece bunu yapmak bile ona verdiği değeri azaltıyor.

    Kendinize dürüst olursanız, nedenini anlamaya çalıştığınız davranışı bir şekilde yaptığınızı göreceksiniz. Birkaç kere sormanıza rağmen ona nerede değer vermediğinizi hâlâ göremediyseniz, şimdi de kendinize dönüp sorun: Ben nerede kendime değer vermiyorum? Danışanımın yaşadığı duruma üzüldüğünü ancak bunu hiçbir şekilde ifade etmediğini gördük. Bu da kendisine değer vermeyen bir insanın davranışı. Kendisini açıkça ifade etmemek...

    Sonuç olarak, rahatsız olduğunuz durumlarda neden soruları ile diğer kişiyi anlamaya çalışmak yerine, kendinizi izlemeye başlayın. Kendinize ve diğer kişiye o davranışın benzerini nerede yaptığınızı bulun. Hatırlayın, siz değiştikçe dünya değişecek. Benzer benzeri çeker. Siz değişmezseniz, Ahmet gidecek Mehmet gelecek. O da eski kız arkadaşına mesaj atmaya devam edecek.

    İlişkilerinizle ilgili kendinize daha kaliteli sorular sormak için Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulamalarından faydalanabilirsiniz. Sorularınızı daha güçlendirici kılmak için Üyelere Özel bölümündeki Sorularını değiştir, hayatın değişsin yazısı da işinize yarayabilir.

  • Ne hissediyorsun? Neye ihtiyacın var?

    İlişkilerle ilgili verdiğim eğitimde anlattıklarımı merak edenler oluyor. Anlattıklarım benim sorularım ve katılımcıların cevaplarıyla birlikte şekillense de aşağıdakine benzer dialoglar yaşayabiliyoruz:

    Ahmet bana kendimi kötü hissettirdi.
    Ahmet'in sana kötü hissettirdiğini düşünüyorsun ancak gerçekte kötü diye bir his yoktur. Aslında ne hissediyorsun?

    Ahmet beni kızdırdı.
    Ahmet seni kızdıramaz. Hissettiklerinin sorumluluğunu bir başkasına yüklemeden ben diliyle hissettiklerini söyleyebilir misin?

    Ben Ahmet'e kızdım.
    Ahmet'in her davranışına kızmış olamazsın. Ahmet'in hangi davranışına kızdın?

    Ahmet'in beni dinlememesine kızdım.
    Ahmet'in seni dinlemediğini nereden biliyorsun? Burada yorum var. İfadeni bu yorumdan arındırıp daha objektif bir şekilde ifade edebilir misin?

    Ben konuşurken Ahmet gözlerime bakmadığı için kızdım.
    O bakmış ancak sen görmemiş olabilirsin. Bunu tamamen ben diliyle nasıl ifade edebilirsin?

    Ben konuşurken Ahmet'in gözlerime baktığını görmediğim için kızdım.
    Peki bu durumda aslında hangi ihtiyacın karşılanmadığı için kızdın?

    Dinlenmek, saygı görmek ihtiyaçlarım karşılanmadığı için kızdım.

    Bakın, sordukça "Ahmet bana kötü hissettirdi" noktasından nereye geldik. Kişi yüzleşmeye hazırsa, şu sorularla da devam edilebilir: Peki, sen kendini dinliyor musun? Kendine saygı gösteriyor musun?

    Benzer benzeri çeker. Dinlemeyen ve saygı göstermeyen bir Ahmet gören kişi, bunların aynısını aslında kendisi de yapıyordur, sadece yaptığının farkında değildir.

    Hissettiklerinizi net bir şekilde ifade ederseniz, kendinize yakınlaşmaya başlarsınız. Durumları anlatırken yorumlardan kaçınırsanız, olan biten size daha net görünür. Olumsuz duygularınızda suçlamak yerine karşılanmayan ihtiyaçlarınıza odaklanırsanız, işin içinden çıkmanız kolaylaşır. İhtiyaçlarınızı diğer kişiden ısrarla beklemek yerine kendi kaynaklarınızla karşılamaya yönelirseniz, hayatınıza denge gelir.

    İlişkilerinizde görmediklerinizi görmek isterseniz, Hayalinizdeki İlişkiye Adım Adım eğitimine katılabilirsiniz. Ayrıntılar için tıklayın.

  • Acelen varsa yavaşla, kendinle kal

    Şehir hayatında çok ses var. Biz bu seslerin içinde kendi sesimizi duyamaz oluyoruz. Kendimizin aslında ne istediğinin, neye ihtiyacının olduğunun farkında bile değiliz. Kendimize uzağız. Uzak olunca, başkasına hiç yaklaşamıyoruz.

    İhtiyaçlarımızın farkında olmadığımız için aslında hep açız. Aç olduğumuz için daha saldırgan, daha öfkeliyiz. İlişkiye vermek için değil almak için giriyoruz. Sevgi almak, şefkat almak, takdir almak... Bunları biz bile kendimize veremezken başkalarının bize vermesini bekliyoruz.

    "Bir şeyler eksik" deyip o eksikleri dışarıdan tamamlamaya çalışıyoruz. "Geç kaldım" endişeleriyle daha çok koşup kendimizden daha da uzaklaşıyoruz.

    Şehrin hızına rağmen biraz yavaşlayabilsek, biraz kendi sessizliğimizde kalabilsek, kendimizi daha iyi duyabileceğiz. Biz dengelendikçe ilişkilerimiz de dengelenecek. O zaman ilişkiyle dengelenme çabasından vazgeçeceğiz.

    Bu yazı, İstanbul Life dergisinin Şubat sayısına Sevgililer Günü için verdiğim röportajdan alınmıştır.
  • Aradığın kendi sevgilin mi?

    Geçen gün bir danışanım, uzun boylu bir sevgili istediğini söyledi. Hatta tanıştığı erkekler kendisinden kısa boylu ise onları hemen eliyormuş. Aramızda şöyle bir dialog geçti:

    Uzun boylu olmazsa ne olur?
    Yanıma yakışmaz.

    Yanına yakışmazsa ne olur?
    İnsanlar, "Bunlar güzel bir çift değil" derler.

    "Bunlar güzel bir çift değil" derlerse ne olur?
    İnsanlar beni eleştirir.

    Eleştirilmekten korkuyorsan ihtiyacın nedir?
    Onay ve kabul.

    Yukarıdaki sorgulama ile bakın neleri fark ettik:

    1) Kriter danışanıma ait değil!
    Danışanım uzun boylu bir sevgili istiyorum diyor ancak bu istek kendisine ait değil, başkalarına ait. Gördük ki onay almak için başkalarının isteğine göre hareket ediyor. "Boyunu ayarladık, acaba kilosu konusunda başkaları ne ister?" Bu şekilde seçilen sevgili onun sevgilisi mi olur yoksa başkalarının sevgilisi mi?

    2) Kriter mutlu ilişki kriteri değil
    "Uzun boylu erkek" kriteri, mutluluğu getirmez. Kırmızı kazaklı birini işe alıp, sonra çok iyi İngilizce konuşmasını beklemek gibi bir şey bu.

    3) İstek karşılanınca ihtiyaç karşılanmayabilir
    Uzun boylu bir erkek istiyorum (çünkü) onaya ihtiyacım var. Uzun boylu erkeği bulduk, dolayısıyla onayımızı da aldık. Peki uzun boylu erkeğe "Çok zayıf" eleştirisi gelirse ne olacak?

    Sonuç olarak, isteklerinizin altındaki ihtiyaçlarınızın farkında mısınız? Aradığınız sevgili kendi sevgiliniz mi? Bulduğunuz sevgili aradığınız ilişkiyi getirecek mi?

    Nasıl bir ilişki istediğinizi netleştirmek, karşı cinsle aranızdaki blokajları kaldırmak için Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulamalarından faydalanabilirsiniz.

  • Mutlu olmayı bekleyenlerden misiniz?

    Geçtiğimiz günlerde bir danışanım sevgilisinden ayrıldığını söyledi. Nedenini sorduğumda "Beni mutlu etmiyordu" diye bir cevap verdi. Bu cevaba çok şaşırdım.

    Beni mutlu etmiyordu demek, "Ben kendi başıma mutlu olmayı beceremiyorum, gelen beni mutlu etsin" demek. İlişkide kimsenin sizi mutlu etmek gibi bir görevi yok. Birisinin hep verdiği, diğerinin hep aldığı bir ilişkinin sürebilmesi zaten mümkün değil. Ancak diyelim ki mümkün, o zaman da bakın neler oluyor:

    Sizi mutlu etmek için yaşayan kişi bir süre sonra yorulur ve tükenir. Kendisi tükenince artık veremediği için ilişki de biter. O zaman "Bu gitsin sıradaki gelsin" mi diyeceksiniz?

    Karşınızdaki kişi sizi mutlu ediyorsa, "size iyi geliyorsa" bu büyük bir tehlike. Mutluluğunuz dışarıya bağlı olacağı için sizi mutlu eden kişiye bağımlı hale geleceksiniz. O giderse mutluluk da gideceği için sizi terk etmesin diye kendiniz olmaktan vazgeçeceksiniz. Yani özgürlüğünüzü verip mutluluk almaya çalışacaksınız ki bu durum da uzun vadede size mutluluk getirmez.

    Sevgiliniz size on gün boyunca yüz birim mutluluk verdi. Onbirinci gün herhangi bir nedenle size sadece yetmiş birim mutluluk verebiliyor. Peki o zaman ne olacak? Beni mutlu etmiyor diye onu suçlamaya mı başlayacaksınız?

    Benzer benzeri çeker, siz kendi başınıza mutlu olmayı beceremiyorsanız, karşınıza çıkanlar da sizin gibi olacaktır. O zaman ilişkide iki dilenci avuçlarını birbirine açıp "beni mutlu et" diye bekleyecek. İkisinin de avuçları boş kalacak. Çünkü ikisinde de mutluluk yok.

    Bu "almaya dönük, dışarıya bağımlı" bakış açısı aslında kendi başına hayatta kalamayacak bir bebeğin dışarıdan beslenmesine benziyor. Yetişkin bir bakış açısı değil. "İlişkim olsun mutlu olayım, sevgilim beni mutlu etsin" gibi bir kandırmacadan kendinizi kurtarın. Siz kendi kendinize mutlu olmayı başaramadıkça dışarıdaki hiçbir şey sizi mutlu edemeyecek.

    İlişkinizdeki mutluluk kumbarasını her seferinde boşaltan olmak yerine ben bu kumbaraya nasıl katkıda bulunabilirim diye bakmaya başlayın. Sizden taşan mutluluğun ilişkinizi ve dünyanızı beslemesine izin verin.

    Not: "Beni mutlu eden bir iş istiyorum" diyenler de aynı aldatmacanın içindeler. İş sizi mutlu edemez ancak siz mutlu olduğunuz bir işi yaratıp orada çalışabilirsiniz. Bu da emek ister. Mutlu olacağınız işe giden yolda yeni bir adım için tıklayın.

  • 1. Arınma ve dengelenme meditasyonu

    Yaklaşık yarım saat süren bu meditasyon ile,

    • Pozitif enerji ile kendinizi şarj edebilir,
    • Kendinizle barışıp kendinize daha yakınlaşabilir,
    • Enerji bedeninizi dengeleyebilir,
    • Gerçek ihtiyaçlarınızı daha net anlayabilirsiniz.

    Bu meditasyonun uzun versiyonuna erişebilmek için Aşk ve İlişki Meditasyonlarıuygulama paketini satın almanız gerekiyor. Satın aldıysanız, lütfen sol taraftaki giriş formundan üye girişi yapın.

    Henüz satın almadıysanız, uygulama paketini almak için lütfen tıklayın.

  • 2. Karşı cinsle barışma meditasyonu

    Yaklaşık yarım saat süren bu meditasyon ile,

    • Karşı cinsle dengeli ve barış içinde ilişkiler yaşamaya başlayabilir,
    • Geçmiş ilişkilerden taşıdığınız yükleri bırakabilir,
    • Kendinizi yeniden sevmeye ve sevilmeye açabilirsiniz,

    Bu meditasyonun uzun versiyonuna erişebilmek için Aşk ve İlişki Meditasyonlarıuygulama paketini satın almanız gerekiyor. Satın aldıysanız, lütfen sol taraftaki giriş formundan üye girişi yapın.

    Henüz satın almadıysanız, uygulama paketini almak için lütfen tıklayın.

  • 3. İçinizdeki bilge ile tanışma meditasyonu

    Yaklaşık onbeş dakika süren bu meditasyon ile,

    • Kendi değerinizin farkına varmaya,
    • Kendinizi daha çok sevmeye,
    • Güven dolu ilişkiler yaşamaya,
    • Olanı olduğu gibi kabul etmeye

    başlayabilirsiniz.

    İçinizdeki bilge ile tanıştıktan sonra yanıt bulamadığınız sorularınızın yanıtlarını almaya başlayacaksınız.

    Bu meditasyonun uzun versiyonuna erişebilmek için Aşk ve İlişki Meditasyonlarıuygulama paketini satın almanız gerekiyor. Satın aldıysanız, lütfen sol taraftaki giriş formundan üye girişi yapın.

    Henüz satın almadıysanız, uygulama paketini almak için lütfen tıklayın.

  • Sana nasıl yardım edebilirim?

    Yaklaşık 7 sene önce çalıştığım işyerinde kendimi çok sıkışmış hissederken posta kutuma bir mesaj geldi. İçimizdeki Tanrıdan başlığını taşıyan bu mesaj şöyleydi:

    Pek çok ruh, bu dönemde dünyadaki kargaşa ve karışıklık için bir çözüm arıyor. Bu karışıklık ve kargaşa günbegün daha çok büyüyor. Ancak bundan korkma; çünkü bir şeylerin daha iyi olabilmesi için, önce kötüleşmesi gerekir.

    Bir çıban patlamadan önce baş verir ve ondan sonra da tüm zehir akar ve temizlenir. Nefret, açgözlülük, kıskançlık ve bencillik zehirlerinin boşalıp, şifanın gerçekleşmesinden önce, dünyada bir şeylerin önce bir çıban gibi baş vermesi ve tepe noktaya ulaşması gerekir.

    Senin kendi içinde mükemmel bir huzura sahip olmanı istiyorum. Bu huzuru beni daima aklında tuttuğun sürece bulabilirsin ve her şeyin en iyi yanını görerek bilincini yükseltebilirsin.

    Dünyanın içinde olduğu duruma ona kendini kaptırarak yardım edemezsin. Hastalığa bağışıklığının olması gerekir; yoksa sana da hastalık bulaşır ve o zaman da hiçbir şekilde yardım edemezsin.

    Senin yardımına ihtiyacım var.Senin özgür olmana ihtiyacım var. Senin mükemmel bir huzur içinde olmana ihtiyacım var. Senden ancak o zaman faydalanabilirim.

    O gün kendi kendime şunu sordum: "Sana nasıl yardım edebilirim?" Ve o günden sonra tüm hayatım değişti.

    Yıllardır bu yazıyı arıyordum, hatta bu yazıyı zihnimin bir uydurması olarak düşünmeye başlamıştım. Tam da bugün bu yazı yeniden karşıma çıktı. Şimdi yeniden soruyorum:

    Sana nasıl yardım edebilirim?

    Titreşiminizi ve iç huzurunuzu yüksek tutmak için aşağıdaki linkte bir araya topladığım mantraları da dinleyebilirsiniz. Titreşiminizi yüksek, gönlünüzü ferah tutun. Işıltınıza sahip çıkın:
    Mantralar