İlişki koçluğu yaptığım danışanlarımla görüşmelerimizden derlediğim bir masalı sizlerle paylaşmak istedim:
Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda bir ülkede çok çalışan kadınlar varmış. Bu kadınlar ikiye ayrılırmış. Bir kısmı aradığı erkeği bulamamaktan, bir kısmı da bulduğu erkeği değiştirememekten şikayet edermiş.
Aradığı erkeği bulamayan kadınların neredeyse hepsinin hayalinde bir düğün fotoğrafı varmış. Kimisi kır düğünü, kimisi salon düğünü istermiş. Düğün nerede olursa olsun, hepsi sadece düğünde en iyi fotoğrafı verecek erkeği ararmış. O erkek; yakışıklı, iyi bir işi, iyi bir eğitimi olan zengin biriymiş. Fakat bu ülkenin kadınları kendilerine "Ben bu fotoğraftaki adamla bir ömür mutlu olabilir miyim?" diye hiç sormazmış. Mutlu bir yuvanın değil mutlu bir düğün karesinin hayalini kurarmış.
Bu kadınların hepsine söylenmiş çok meşhur bir yalan varmış. "Çocuk da yaparım kariyer de". Bunu hepsi bilirmiş ve her nasılsa hepsi bu yalana inanmış. Zaten doğası gereği narin olan bedenleri daha çok yük çekmeye başlamış. Her sabah, sabahın köründe kalkarlarmış. Saatler süren yolculuklarla işlerine giderlermiş. İşlerinde kılıçlarını çekip birçok meydan savaşına girerlermiş. Çoğu savaştan da galip çıkarlarmış. Savaşın erkek işi olduğunu hepsi unutmuş.
Fotoğraftaki erkeği bulup evlenen kadınlar, çocukları doğar doğmaz işe dönerlermiş. Çünkü işleri çok önemliymiş ve kazanılması gereken daha birçok savaş varmış. Bu kadınlar, işyerinde sattıkları ürünü alanların ihtiyaçlarını çok iyi bilirken, eşlerinin ihtiyaçlarını hiç sormaz ve merak etmezlermiş. İhtiyacı karşılanmayan erkekler de aç kalınca ihtiyacını başka yerde, başka şeylerde ararmış.
Masal bu ya, bu kadınlar için savaş kazanmak çok önemliyken, her gün daha büyük savaşlar kazanan erkeklerini hiç takdir etmezlermiş. Hatta bu ülkedeki kadınların çoğu takdirin ne olduğunu bile unutmuş.
Bu ülkede kadınlar kendilerini erkeğe teslim etmekten deliler gibi korkarlarmış. Bir yanda kendilerini yöneten güçlü bir erkek isterken, diğer yanda da "hep kendi dediğim olsun" isterlermiş. Bu tezatların da hiç farkında değillermiş.
Bu ülkenin kadınları, erkekleri hep değiştirmeye ve hayalindeki erkek yapmaya çalışırlarmış. Ancak ne yazık ki, kendileri kadın olmayı seçtiğinde hayallerindeki erkeğin de karşılarına çıkacağını hiiiç bilmezlermiş...
Gökten üç elma düşmüş. Biri anlatanın, biri dinleyenin başına. Sonuncusu da kadının başına. Artık uyansın diye...
İlgili Yazılar |
|
|
Yorumlar
Ben : Akşam dışarı çıkıyorum, döndüğümde internetten görüşelim.
O : Neden 24/7 internetteymişim gibi davranıyorsun? Döndüğümde internetten görüşelim mi müsait misin diye sormanı beklerdim.
Evet, bence haklıydı. Artık ifadelerime dikkat ediyorum, biraz daha mutluyuz.
Değiştiremeyeceğimiz şeyler de var. Mesela kıskanç bir insan kendisi. Herkes kıskanır tabii ama o biraz hassas sanırım. Ben de bu konuda onun hassasiyetini bildiğim için dikkatli davranıyor, onu kıskandırabilecek davranışlardan kaçınıyorum. Çünkü onunla birlikte olmaktan mutluyum.
narin bedenli kadın olduğu gibi narin bedenli erkekler de var. Ataerkil toplumda erkek, kadına ne yapması gerektiğini söylemekten dolayı farkında olmadan HADDİNİ AŞTIĞINI aşırı müdahaleci olduğundan bihaber.. ve erkek, kadınları değil SADECE kendini gözlemlemesinin (özgözlemleme) sadece kendisini değiştirebileceğinin doğru ve yerinde olduğunu idrak etmeli.. Dünya böyle çünkü sen böylesin der Stefano D'Anna...