Merhaba,
Değerli dostlarım, iddia ediyorum ki, ben dünyanın en iyi marka danışmanlarından biriyim. Ama banka hesabıma baktığımda, hiç öyle görünmüyorum. Yeteneğim, bilgim, merakım, enerjim, marka yaratma, yüceltme konusunda muhteşem projeler üretirken, neden daha fazla kazanamıyorum, neden azla yetiniyorum? Hatta bazı aylar hiç kazanamıyorum?
İşte bu sorular 2016’da kafamı çok fazla meşgul etti. Ben de yalnız cevap aramaktansa, yaşam koçum Hakan Arabacıoğlu’nu aradım ve bu konuyu şifalandırmak istediğimi söyledim. Sonuç, ilk haftada muhteşem bir müşteri, mucizevi gelişmeler ve günlük hayli yüksek bir ücret. Nasıl çalıştığımızı şimdi anlatacağım.
Şifalanmak dürüstlük gerektirir
Şifalanma deyince, okuyucularımızın çoğunluğu, dualarla ya da yaşam koçunun çeşitli metotlarla (hipnoz, meditasyon, karma temizliği vb.) beni iyileştirdiğini düşünmüş. Hiç ilgisi yok, “senin negatifini temizlerim, geçmiş yaşamlarını iyileştiririm” gibi çalışanlar benim asla ilgi alanıma girmiyor. Herkes kendi kendini iyileştiriyor. Hakan ile iletişim metotları ile çalışıyoruz yani soru- cevap usulü. Burada aslolan kişinin kendisine karşı dürüst olması ve takıldığı konuları belirlemesi. Ardından da davranış değişikliğine giderek, hayal ettiklerini yaratması, bizim metot böyle…
Para kazanma mevzumuza dönersek…Son bir yıldır çok iyi kurumlara ve liderlere, özel teklifler, projeler sunduğum halde birçoğu geri dönmedi. Hakan’ın ilk sorusu, “geri aradın mı” oldu. Ben geri aramaya utanırım, insanları rahatsız etmekten çekinirim. İyi de neden rahatsız olsunlar ki? Bu konuşmalar esnasında, meslek hayatımda yaşadığım işten atılmaların beni ne kadar yaraladığı ortaya çıktı. Tekrar yaralanmamak, üzülmemek için, farkında olmadan, neredeyse iş hayatından kaçıyordum. Evde saf saf cevap bekliyordum, oyda bilinçaltım ben farkında olmadan gelecek insanlara da zaten ‘dur’ mesajı veriyordu.
Reddedilmekten korkuyorum…
Hele reddedilmek? Reddedilmekten ödüm kopuyordu. ‘Ret’ cevabı almamak için geri dönüp, arayamıyordum. Bu korku, daha teklif aşamasında, benim çalışmamı baltalıyordu. İnanın hiç farkında bile değildim. Hakan, bana tüm teklif verdiklerimi aramamı ve neden geri dönmediklerini öğrenmemi istedi. İnanın öl dese daha iyiydi.
Ben sakin sakin teklif verdiklerimi geri aramaya başladım. Hiç aklıma gelmeyen sebeplerle karşılaştım. Bir lider çok hastalanmıştı, bir diğeri hizmet vermek istediğim dernekteki yeni yönetimin seçilmesi için Ekim ayını bekliyordu vb. Yani teklifimi beğenmeyen ya da pahalı bulan olmamıştı.
Benim kendime olan güvenim ve işimi takip etmem, karşımdaki insanları da etkilemişti. Önceden onların adına da düşünüyordum. Şimdi hareket ettiğimde yaralanmayacağımı, iş hayatının her zaman da beni hüsrana uğratmayacağını biliyorum artık. Bu aramalarla beraber hemen yepyeni bir kadın giyim markası ile el sıkıştım. Müşterim henüz hiçbir dağıtım kanalına girmemişti, yani hiçbir yerde satılmıyordu. Ancak kurucusunun bir hayali vardı: Galerie La Fayette’e girmek…”Kolay dedim” çok şaşırdı. Sadece 4 gün çalışarak markayı, dünyanın en büyük, ünlü ve lüks perakende zincirlerinden Galerie La Fayette’e soktum. Çünkü ben kendimi iyi hissedince, her şey yoluna girmiş, çok değerli arkadaşlarım da bana yardım etmişti. Ayrıca gördüm ki, ben hayallerimi gerçekleştirmeye cesaret edince, diğer insanların da hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı oluyordum. Üstelik çok yüksek miktarda kazandığım paramı da peşin aldım.
Müşterilerim çocuklarım değil
Tabii bir konuda şifalanmaya karar verdiniz mi, kendinizle ilgili tüm bilgiler size akmaya başlıyor. Birlikte iş yaptığım, çok yakın bir dostum, “Ayşegül bu yarattığın markalar çok iyi iş yapıyor, liderler de sana tapıyor, niye çalışmaya devam etmiyorlar ben anlamadım” dedi. Hakikaten niye devam etmiyorlar? O akşam sohbetimizde fark ettim ki, ben müşterilerimi çocuklarım gibi görüyorum, onların üzerine titriyorum, başarılarıyla gurur duyuyorum. Onların kanatlanıp, uçması için çalışıyorum ve bir süre sonra bana ihtiyaçları azalabiliyor. Hele beni arayıp, sormazlarsa onları çok özlüyorum.
Bu ilişki biçiminin de benim dengemi bozduğunu fark ettim, sadece benim değil muhtemelen müşterilerimin de…Ayrıca gördüm ki, ‘beni terk edecekler’ korkusuyla, en baştan bilinçaltım işleri bozuyor ve ben zaten müşteri alamıyordum. Oysa hayatın dengesine, kendi dengeme saygı duymalıydım. Hayat o zaman keyifli. İş ile ilgili yaptığımız bu çalışmalar muhtemelen, hayatım diğer alanlarında da iyileşmelere neden olacak. Bir ayda, 4 gün çalışarak henüz yeni doğan bir markayı Galerie La Fayette’e sunabiliyor, kabul görebiliyor yani mucizeler yaratabiliyorsak, ilerleyen günlerde kimbilir neler olacak…Gelişmeleri size anlatacağım.
Sevgimle,
Hayalinizdeki İşe Ulaşın uygulama paketini alarak kendi kendinize yapacağınız uygulamalarla işiniz ile ilgili engelleyen inançlarınızı dönüştürebilir, ne yöne adım atmak istediğiniz konusunda netleşebilirsiniz.