Ayşegül ile 2011 yılında başladığımız, zaman zaman uzun aralar vererek ilerlediğimiz koçluk görüşmelerinin hikayesini ve kendisinin adım adım neleri başardığını bu bölümde okuyabilirsiniz. Bu yazılar, bölümler halinde farklı mecralarda yayınlandı.

Merhaba arkadaşlar,

Gönderdiğiniz sorular için çok teşekkürler. Her soruyu mutlaka kişiye özel yanıtlıyorum. Ortak zeminde buluşan o kadar çok soru var ki… Özellikle aşka dair. En çok dikkatimi çekenlerden biri, "Ayşegül Mehmet'e deli gibi aşığım, onu hayatıma nasıl çekebilirim? Onu kendime nasıl aşık edebilirim?" O kadar çok ki bu sorunun cevabını arayan. Biliyorum ki bu sorunun cevabı yok. Daha doğrusu benim vereceğim cevap, okurun aradığı değil. Belli ki Mehmet yakışıklı, dikkat çeken bir adam. Kadın muhtemelen fiziksel olarak beğeniyor. Buraya kadar harika! Eskiden olsa, uygulayabileceğimiz reçeteleri konuşurduk ancak şimdi biliyorum ki bu insanın frekansını oldukça düşüren bir durum!

Paylaştıklarımız arasında enerjilerin birbirini nasıl çektiği, frekansların eş olması halinde insanlarla, olaylarla buluştuğumuz vardı. Bu frekansı yükseltmek için istediğimiz kişinin özelliklerini önce bizim hissediyor, yaşıyor olmamız iyi olurdu. Ancak aradıklarımız, deneyimlemek istediğimiz ruhsal değerlerdi. Yani adamın kaşı, gözü, mühendis olması, zenginliği, arabası, kıyafetleri değil, onunla beraberken kendimizle ilgili neler keşfedebileceğimiz, neleri paylaşabileceğimizdi.

Bu bağlamda, hayal ettiğimiz kişiyle buluşmak için aradığımız özelliklere önce biz sahip olmalıyız. Dürüst, sadık, saygılı, şefkatli, özgür, mutlu, güler yüzlü, yaşam sorumluluğunu almış, hayattan keyif alan bir adamla olmak istiyorsan önce kendin böyle olacaksın. Bunun başka yolu yok. Sonra böyle bir adamla beraber olmaya layık olduğunun, kendi değerinin farkına varacaksın. Tabii her şey tuttuğunda o adamın da sizi seçmesi de iyi olur.

İsim verdiğimizde neden frekans düşüyor? Gördüğünüz gibi mevzuyu fazla basite indirgemiş oluyoruz. Yüreğimizin aradığı özellikler Mehmet'te değil Ahmet'te olmasına rağmen farkında bile olmuyoruz. Bütün arkadaşlar "Beni mutlu edecek biri" yok mu diye soruyor. Yok arkadaşlar yok! Mutluluğumuzu çoğaltacak, mutluluğunu çoğaltabileceğimiz adamlar ise dolu. İlk durumda, yaşam sadece talep etmek üstüne kurulu. Adamdan mutluluk iste, iltifat iste, zamanının tümünü iste, sürpriz iste, hediye iste. Of, ben de erkek olsam bu kadınlarla beraber olmam. İkinci durumda ise sunmak var, mutluluğu, iltifatı, sürprizi, hediyeyi sen sunarak başla, karşıdaki sersem değilse, zaten sevgi alışverişine girer. Ancak lütfen bu öneriyi şöyle algılamayalım. Adamı iltifata, hediyeye boğarsam benim olur! Kastettiğim kesinlikle bu değil. Sen mutlu ol, içinden geldiği gibi davran, bağımlı olma, bütün yakışıklılar senin!

Beni en çok eğlendiren mektuplardan biri de, "Ayşegül mutlaka onunla evlenmek istiyorum, yoksa ölürüm!" Ben tabii bu durumlarda en çok o adamı merak ediyorum. Evlenmezse, uğruna ölünecek adam nasıl bir şey olabilir? Adam beni sevmiyorsa, neden ölüyorum? Evlenince ne değişecek, mutluluk perisi sihirli değnekle mi dokunacak? Arkadaşlar yapmayın, keyfinize bakın, kendiniz olun, eğlenin. Siz iyiyseniz, herkes sizin ışığınızın etrafında olmak ister.

Hepinizi çok seviyorum, mektuplara devam!

Yorum yazmak için lütfen üye girişi yapın.

Ayşegül'e Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. adresinden ulaşabilirsiniz.