Merhaba arkadaşlar,
Hayallerimize ulaşabilmek, hayattan keyif alabilmek, mutsuz olduğumuz durumları değiştirebilmek üzerine kafa yoruyoruz biliyorsunuz. Kendimle ilgili ego kalıplarını, yaşam koçum Hakan Arabacıoğlu'ndan öğrendiklerim sayesinde fark ediyorum, değiştiriyorum. Maillerle sormuşsunuz, somut bir değişiklik var mı diye. Evet var. Pek çok konuda var. Bugün sağlıktan bahsedelim.
Geçen yıl, Haziran ayında, ciddi panik atak nöbetleri yaşadım. Panik atak mı? Yoğun kaygı nöbetleri diyebilirim. Modern insan hastalığı. Metropol hastalığı. Yalnızlık, güven kaybı, ayakta kalamama korkusu, oyunun dışına itilme endişesi gibi tuhaf sebepleri var.
Aniden, sebepsiz ortaya çıkabiliyor bu ataklar. Çarpıntı, terleme, nefes alamama, soluğun kesilmesi, bulantı, baş dönmesi gibi fiziksel rahatsızlıklarla ortaya çıkınca, insanlar kalp krizi geçirdiğini sanıyorlar. Korku arttıkça kriz ağırlaşıyor, panik atak hastaları hastanelere koşuyor. Tüm incelemelerde çıkan sonuç: Sıfır! Sapasağlam ölüyorum yani doktor bey demiştim ben, hemen Diazem yaptılar!
İnsan sokağa çıkamıyor, vapura binemiyor, köprüyü geçemiyor, kalp krizi korkusuyla sevişemiyor, egzersiz yapamıyor yani yaşam askıya alınıyor! Bir de tansiyon filan çıkarsa, ilaç seansları da başlıyor. Ben ilaç tedavisini reddettim. Hakan kendimi kurban rolümden kurtarıp, nasıl içinde bulunduğum durumu değiştireceğimi öğretti.
Önce barıştım korkularımla. Sağlıklı olduğum her parçam için şükrettim, hâlâ şükrediyorum. Kendimi sağlıklı vizyonlamaya başladım. Zor değil. Sabah akşam kendimi arzu ettiğim şekilde düşlüyorum, öyle hissediyorum. Kendimi kötü hissedersem yardım istiyorum insanlardan. Giderek şiddeti azaldı atakların. En büyük zenginliğin sağlık, akıl sağlığı, ruh sağlığı, kendine güven, kendini beğenme, kendini onaylama, insanlara güven olduğunu tekrar hatırladım.
Değerli arkadaşlar! Hepinizi seviyorum, beraber olduğumuz için çok mutluyum.