Ayşegül ile 2011 yılında başladığımız, zaman zaman uzun aralar vererek ilerlediğimiz koçluk görüşmelerinin hikayesini ve kendisinin adım adım neleri başardığını bu bölümde okuyabilirsiniz. Bu yazılar, bölümler halinde farklı mecralarda yayınlandı.

Bize yapılan yanlışları kime yükleyeceğiz de, kimi affedeceğiz?

Merhaba arkadaşlar,

İsterseniz yaratım sürecini konuşmaya devam edelim. Çünkü hayatın en temel noktasının bu olduğuna inanıyorum. Yaşayacaklarımızı bilerek, isteyerek, heyecanla, keyifle yaratabilmek! Bu noktada elbette herkesin egosu bugüne kadar var olan mevcut durumu korumak adına harekete geçecektir, geçiyor da. "Ama benim suçum yok, müdür terfi vermedi", "Sevgilim cadı, kıskançlıklarından bıktım, benim ne suçum var", "Kuzenim aldığı borçları ödemiyor, ben ne yapayım" gibi cümleler egonun çok bildiğimiz cümlelerinden. Eminim siz de bunlar gibi arzu ettiklerinizin olamayacağına, dışarıya müdahale edemeyeceğinize dair çok sayıda cümle sıralayabilirsiniz. Ben de sıralardım, o nedenle çok iyi biliyorum.

Geçtiğimiz günlerde, bir arkadaşımla affetmenin bir illüzyon olduğunu tartışıyorduk. Ben yanılsama olduğuna inanıyorum o da benim delirdiğime. Bir düşünelim arkadaşlar, hayattaki yaratma gücümüze inanıyor musunuz? Hepiniz herhalde en az bir kere yaratım sürecini kullandınız. Hayal ettiğiniz okulu kolaylıkla kazandınız veya tutkunu olduğunuz işe kolaylıkla başladınız. İstediğiniz elbise ummadığınız anda hediye geldi, bayıldığınız adam hiç beklemediğiniz anda yemeğe davet etti, değil mi? Yaratma gücümüzü, zihnimizin sesini fazla kullanmayıp kalbimize göre ilerleseydik, zaten şu anda bunları konuşmazdık. Benim için bunun en iyi örneği, ilkokul mezunu bile olmayıp, iç sesine kulak verip, sanayide devleşen iş insanlarıdır.

Onlar doğal olarak, yaşamak istediklerini yarattılar. Bizler aklımızın, mantığımızın, zihnimizin bizi tutan sesine takıldık, kaldık. "İngilizcem yeterli değil, nasıl ihracat yapayım" cümlesi, egonun mevcut durumu korumaya yönelik, zihnimizden gelen, bizi de mutluluğa götürmeyen bir cümle örneği işte. Ben bunun en yoğun deneyimini Teba'da yaşadım. İhracat devi haline gelmiş fırın üreticisi Teba'nın başkanı Teoman Baygan, ürettiği tek gözlü ocağı, yurtdışına satabileceğini düşünüp, parasının yettiği uzaklığa, İran'a gitmiş, dil falan bilmeden, tanıdık falan da yok, "Ben bunu üreteceğimi ister misiniz?" demiş, herhalde Farsça konuşan bir tercüman buldu, halletti. Baygan, 20 yıl içinde General Electric, Ariston, Hotpoint, İndesit gibi dünya devlerinin gözdesiydi. Bir gün bana demişti ki: "Ayşegül, ben bu moral bozukluğu lafını ilk kez askerlikte duymuştum. Moral izni diye bir şey varmış, ben hiç anlayamadım. İnsanın neden morali bozulur ki, 75 yaşına geldim, hâlâ anlamadım."

Çünkü kendi yaratımına o kadar saf bir şekilde bağlanıyordu ki, hayal ettiklerini bir bir yaptı. Olmayanlara da takılmadı, yürüdü, gitti. Nereden nereye geldik. Ben aslında affetmenin yanılsama oluşunu sizinle konuşmak istiyorum, yine çenem düştü.

Peki her şeyi bizim yarattığımızı fark ettiysek, kişisel gelişim uzmanlarının tabiriyle farkındalığımız arttıysa, bize yapılan "yanlış"ları kime yükleyeceğiz de kimi affedeceğiz? Onları da biz yarattık, biz çağırdık hayatımıza. Egonun lafına gitmeyip, iç sesimizi dinleseydik, bize atılacak "kazıkları" beklemesek hatta kurgulamasaydık, onlar nasıl gelecekti? Yine kişisel gelişim uzmanlarının yüzleşme dediği noktaya gelelim. Yüzleşme dediğin bu kadar basit, sen kimsin, ne seversin, seni ne mutlu eder, bunu bul sonra bunu yaratmak için rahat ol! Yarattığını biliyorsun, deneyimlemeye devam et, tüm yaratımlarının sana ait olduğunu kabul ettiğin anda da affetme kelimesinin hiçbir anlamı kalmıyor. Şifalanmak için af dileme teknikleri var, iç sesini dinlemek için araç oluyorsa, kullan elbette ama bu yazıda bahsettiğim şifa teknikleri değil, gündelik hayatımızdaki affettin, affetmedin mevzusu!

Zaman zaman hiç aklımıza gelmeyen iletişim kazalarının içinde bulabiliyoruz kendimizi. Elbette o kadar olacak. Diğer insanların da yaratımları, ego kodları (inanç şekilleri), bizi algılayışları, bizim hâlâ değiştirmediğimiz düşünce kalıpları elbette olacak. Önemli olan biz bu meselenin içinden nasıl geçip, gideceğiz. Ben herhangi bir şekilde beklemediğim bir tartışma veya davranışın içinde bulunduğumu fark edersem, odağımı değiştiririm. Oturur film seyrederim veya yazı yazarım ya da özlediğim bir arkadaşımı arar, dedikodu yaparım.

Yaratım sürecini konuşmaya devam edeceğiz. Özellikle bağımlılıklar, direnç üzerine sohbetimize devam edelim. Sorularınızı, deneyimlerinizi lütfen paylaşın. Birlikte zenginleşelim. Sevgilerimle. İyi ki yanımdasınız.

Hayalinizdeki İşe Ulaşın uygulama paketini alarak kendi kendinize yapacağınız uygulamalarla işiniz ile ilgili engelleyen inançlarınızı dönüştürebilir, ne yöne adım atmak istediğiniz konusunda netleşebilirsiniz.

 

Yorum yazmak için lütfen üye girişi yapın.

Ayşegül'e Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. adresinden ulaşabilirsiniz.