Bir yerlerde kendimden vazgeçmiş, kendimi yalnız bırakmıştım. Öyle bir yalnızlık ki bu, kendime değer vermediğim, ama başka herkesten değer istediğim, takdir görmeyince öfkelendiğim, öfkelendikçe çıkmazlara sürüklendiğim, aslında derinlerde kendimi yalnız bıraktığım için kendime kızdığım, bu kızgınlığı olaylarda patlattığım, sonra neye kızdığımı bile unuttuğum, suçladığım, ‘neden niye’lerde boğulduğum, asla sorumluluk almak istemediğim, her olay için yeni bir suçlu aradığım bir dönem yaşıyordum. Yine mutsuz ve çevreme –aslında kendime– öfkeli olduğum bir gün tesadüfen Hakan Bey’in web sitesine denk geldim. Çok da inceleme yapmadan sitede yer alan telefon numarasını aradım.

Telefon cevap vermedi, bu defa mail yazdım, “Yaşam koçluğu nedir bilmiyorum ama bana ne yapacağımı ne yapmam gerektiğini söyleyen birine ihtiyacım var” diye başladım. Ben şöyle iyi eğitimliyim, böyle güzel donanımlıyım diyerek de kendimdeki tüm kusur(!)’ları kapatıp etrafımı suçlayacağımın sinyallerini vermiştim.
Hakan Bey’den gelen cevap; “Hayatınızın sorumluluğunu bir başkasına yüklemek isteğindesiniz, üzgünüm ama istediğiniz şey size ne yapmanız gerektiğini söylemem ise sizinle çalışamam” oldu… Şok oldum.

Yaşam koçu ne yapacağımı söylemekten başka ne yapardı ki? Sonra telefonundaki cevapsız çağrıyı görmüş olacak ki, az önce mailleştiği kişiyle konuştuğunu bilmeden “Birlikte neler yapabiliriz” diyerek beni aradı. Az önce mail yazanın ben olduğumu, sorumluluktan kaçmadığımı, ne kadar talihsiz olduğumu, hep kötü şeylerin(!) başıma geldiğini, ille de bana karşı herkesin ne kadar kabahatli olduğunu anlatmaya çalıştım. Sanki söyleyeceklerimi önceden biliyormuş gibiydi, ben bunları anlatırken beni durdurdu, birlikte çalışmamız için önce sorumluluk almam gerektiğini söyledi… Ortak bir payda bulduk ve sonuçta benimle çalışmaya ikna ettim onu. İlk görüşmemiz çok katı geçmişti. Bana duymayı kesinlikle istemediğim şeyleri söyledi. “Siz böyle olduğunuz için dünya bu haldedir” gibi. “Benzer benzeri çeker” gibi. İnanılmaz bir direnç içindeydim, Egomun beni korumak adına aslında mevcut durumu korumaya çalıştığını öğretti Hakan Bey bana.

Aslında kendi seçimlerimi yaşadığımı kabul ettim önce. Sonra seçimlerimi değiştirdim. Hayır cevabından korktuğum için kimseye hiçbir şey sormuyordum. Bana soru sormayı, talep etmeyi öğretti. Talebim karşılanırsa teşekkür etmeyi, karşılanmazsa da karşımdakine kızmamayı… Takdir edilmeye ve onaylanmaya ne kadar ihtiyaç duyduğumu fark ettirdi bana sorularıyla. Önce kendi kendimi takdir etmenin yaratacağı hazzı yaşamamı sağladı. Sonra karşılık beklemeksizin vermeyi öğretti… Veren el alan elden gerçekten üstünmüş, bunu gördüm Hakan Bey’le çalışırken.

Yaptığımız meditasyonlarla içimdeki öfkeyi akıttı, beni ben’le buluşturdu. Ben önce kendime yöneldim, kendimi sevdim. Sonra çevremdekiler beni daha çok sevdiler. Ben kendimi takdir ettim, çevremdekiler beni daha çok takdir ettiler. Ben karşılık beklemeden güzellikler yaptım çevremdekilere ve hiç yaşamadığım güzellikleri yaşamayı başladım… Ben hiçbir zaman mağdur olmamıştım aslında, mağdur olmanın getirdiği şefkati başka türlü nasıl alabileceğimi bilmiyordum sadece.

Hakan Bey bana ihtiyaçlarımı nasıl elde edeceğimi öğretti. Ve ben sevgi, saygı, özgüven gibi ihtiyaçlarımı önce kendim karşılıyorum artık. Yürüyüşüm bile daha dik. Konuşurken ses tonum değişti. Artık hayır cevabını almaktan korkmuyorum, taleplerimi söylüyorum, karşılanırsa teşekkür ediyorum, karşılanmazsa kızmıyorum. Çünkü ben artık kendi sevgi dilimin ne olduğunu biliyorum ve sevdiklerimin sevgi dilinin ne olduğunu öğrenip ona göre bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

Hakan Bey bana çok şey öğretti. Her mail’ime cevap verdi, her sorumu yanıtladı. Cevaplarında beni nazlamak yerine gerçekleri söyledi hep. Buraya yazamayacağım kadar çok şey öğrendim; ama şunu özellikle söylemek isterim: Hakan Bey bana mutlu olmayı öğretti. Mutlu olmak gerçekten öğrenilen bir şey. Mutluluk hazinemi buldum ben artık. Bunun için kendisine çok teşekkür ederim. Dilerim sizler de bulursunuz mutluluk hazinenizi…

Burcu E., Ankara - Temmuz 2012